A V U K A T L A R
A T T O R N E Y S A T L A W
EŞE KARŞI KÜÇÜLTÜCÜ DAVRANIŞLAR SERGİLEMEK EVLİLİK BİRLİĞİNİN SARSILMASINA YOL AÇAR!
Türk Medeni Kanunu'nda boşanma davasına konu edilebilecek davranışlar somut şekilde belirtilmemiş olup hukukumuzda hangi davranışların boşanma sebebi arz edeceği Yargıtay içtihatları doğrultusunda şekillenmektedir.
Eşlerin birbirine karşı küçültücü davranışlarda bulunması; birbirlerinin kilo, organ, dış görünüm gibi özellikleriyle alay etmesi taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve evlilik birliğinin devamını imkansız kılacak nitelikte bir geçimsizlik olarak değerlendirilmektedir.
Bu hususlara ilişkin birtakım yüksek yargı kararları şu şekildedir:
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2016/24925 E., 2016/15878 K. sayılı ve 12.12.2016 tarihli içtihadı:
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı tarafından davanın reddi yönünden; davalı tarafından ise tedbir nafakası miktarı ve tazminat taleplerinin reddi yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davalı kadının davacının bir ayağının sakat olması ve ayak başparmağının kapanmaması nedeniyle sürekli alay ettiği anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.
SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2012/16110 E., 2013/2317 K. sayılı ve 31.01.2013 tarihli içtihadı:
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1-Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davalı kocanın sürekli olarak "fazla kilolusun" diyerek eşinin kilosuyla alay ettiği anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK.md. 166/1)karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.
2-Gerekçeli karar başlığında davacı kadının soyadının yanlış yazılması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
Temyiz edilen hükmün yukarıda 1 ve 2. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2011/22703 E., 2012/17765 K. sayılı ve 27.06.2012 tarihli içtihadı:
Taraflar arasındaki "karşılıklı boşanma" ve "ziynet alacağı" davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, davalı-karşı davacı koca tarafından her üç dava yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı-karşı davacı kocanın ziynet alacağına yönelik temyiz itirazları yersizdir.
2-Toplanan delillerden, davalı-karşı davacı kocanın eşine sürekli hakaret ettiği, eşinin fiziksel özellikleriyle alay ettiği ve evin eşyalarına zarar verdiği; davacı-karşı davalı kadının ise, eşine hakaret ettiği, güven sarsıcı davranışta bulunmakla suçladığı anlaşılmaktadır. Mahkemece de kusur tespitinde kocanın daha fazla kusurlu olduğu belirtilmiştir. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davalı-karşı davacı koca da dava açmakta haklıdır (TMK.md.166/2). Bu şartlar altında kocanın boşanma davasının da kabulü gerekirken, reddi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.
Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple kocanın reddedilen boşanma davası yönünden BOZULMASINA, bozma sebebine göre davalı-davacı kocanın, kadının kabul edilen boşanma davası ve fer'ilerine yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, bozma kapsamı dışında kalan bölümlerinin yukarıda 1.bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.
Eşlerin birbirine karşı aşağılayıcı davranışlarda bulunması, birbirlerini ekonomik, fiziksel, cinsel, duygusal vb. yönlerden aşağılaması evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına yol açan davranışlar olarak kabul edilmektedir.
Bu hususlara ilişkin birtakım yüksek yargı kararları şu şekildedir:
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2012/14019 E., 2012/31400 K. sayılı ve 24.12.2012 tarihli içtihadı:
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden; tarafların davalı kocanın anne-babasıyla birlikte aynı evde yaşadıkları ve kayınvalidenin davacı kadına yönelik "bu hastalıklı kızı bize yamadınız, sus timsah gözyaşları dökme" şeklinde olumsuz söz ve davranışlarının olduğu, davalı kocanın bağımsız konut sağlamadığı ve davalı eşine tartışma sırasında "seni boşayacağım, artık istemiyorum, geldiğin yeri unutma, seni pislikten kurtardım, seni ailen para için benimle evlendirdi" şeklinde sözler söylediği, sonrasında tarafların fiilen ayrıldıkları ve taraflar arasında bir daha ortak yaşamın tesis edilmediği anlaşılmaktadır. Bu olaylardan sonra taraflar barışma için görüşme yapmışsa da; görüşme içeriğinden kadının eşinin belirtilen bu kusurlu davranışlarını affettiği veya hoşgördüğü sonucu çıkarılamaz. Gerçekleşen bu durum karşısında taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK.md. 166/1) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2008/15728 E., 2009/18906 K. sayılı ve 04.11.2009 tarihli içtihadı:
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Yapılan soruşturma, toplanan delillerle davacı-davalı kadının, kekeme olan eşini aşağıladığı, haklı bir sebep olmadığı halde kocasının tayin edildiği yere gitmeyerek onunla birlikte yaşamaktan kaçındığı anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davalı-davacı da dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre davalı-davacı kocanın boşanma davasının da kabulü ile boşanmaya (TMK.md. 166/1) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.
S O N U Ç : Davalı-davacı kocanın temyiz itirazının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma sebebine göre kadının kabul edilen boşanma davasına ilişkin temyiz itirazları ile tarafların sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2014/13554 E., 2014/24305 K. sayılı ve 01.12.2014 tarihli içtihadı:
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, davacı (kadın) tarafından, kusur belirlemesi, tazminatlar, lehine hükmedilen tedbir ve çocuk için hükmedilen tedbir ve iştirak nafakasının miktarları, yoksulluk nafakası ve ziynetlere ilişkin talebinin reddedilen bölümü yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacının lehine hükmedilen tedbir ve çocuk için hükmedilen tedbir ve iştirak nafakasının miktarlarına ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmediği gibi, ziynetlerin reddedilen bölümüne yönelik temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.
2-Diğer yönlere ilişkin temyiz itirazlarına gelince;
a-Mahkemece “boşanmaya sebep olan olaylarda, davacı daha fazla kusurlu” bulunmuş, buna bağlı olarak davacının tazminat talepleri ile yoksulluk nafakası isteği reddedilmiştir. Oysa, davalının eşine “senden karı olmaz, aklın varsa çekip gidersin” dediği, eşini istemediğini ifade ettiği, dışarı çıkmasına izin vermediği ve son olarak da boğazına sarılarak şiddete yeltendiği, davacının ise, ev işlerini ihmal ettiği ve çocuğuna ilgisiz olduğu yapılan soruşturma ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre, boşanmaya sebep olan olaylarda, davacı değil, davalı ağır kusurludur. Hal böyleyken, davacının daha fazla kusurlu kabul edilmesi ve buna bağlı olarak tazminat talepleri ile yoksulluk nafakası isteğinin reddedilmesi isabetli olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
b-Davacı lehine Türk Medeni Kanununun 169’ncu maddesine göre takdir ve tayin edilen tedbir nafakasının boşanma kararının kesinleşmesine kadar devamına karar verilmesi gerekirken, tayin edilen tedbir nafakasının gerekçesi gösterilmeksizin, karar tarihi itibarıyla kaldırılmasına karar verilmesi doğru bulunmamıştır.
Temyiz edilen hükmün yukarıda (2.) maddenin (a) ve (b) bentlerinde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda (1.) bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatıranlara geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.
Yüksek yargı uygulamasında eşini küçümsemek duygusal şiddet olarak kabul edilmekte ve boşanma konusu davranışlardan sayılmaktadır.
Bu hususta Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2007/19744 E., 2008/240 K. sayılı ve 17.01.2008 tarihli kararı şöyledir:
Yapılan soruşturma, toplanan delillerle davalının eşini küçümsediği ve evin kilidini değiştirdiği anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK.md. 166/1) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.
Yüksek yargı uygulamasında eşini bir başkasıyla kıyaslamak şeklindeki eylem küçültücü ve boşanmaya sebep olabilecek bir davranış olarak değerlendirilmektedir.
Bu hususlara ilişkin Yargıtay kararları şu şekildedir:
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2012/11454 E., 2012/30817 K. sayılı ve 19.12.2012 tarihli içtihadı:
Mahkemece tarafların boşanma davaları ispatlanamadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davacı-davalı kadının eşine hakaret ettiği, eşini eski eşiyle kıyasladığı ve ev eşyalarını sattığı; davalı-davacı kocanın ise birlik görevlerini ihmal ettiği anlaşılmaktadır. Bu duruma göre davacı-davalı kadının kusuru daha ağır ise de, gerçekleşen bu kusur durumu dikkate alındığında davacı-davalı kadının davası yönünden Türk Medeni Kanununun 166/2. maddesi, davalı-davacı kocanın davası yönünden de Türk Medeni Kanununun 166/1 maddesi koşullarının oluştuğu anlaşılmaktadır. Bu halde, taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında taraflar dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, her iki davanın da kabulüyle tarafların boşanmasına karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru bulunmamıştır.